Uyku ne kadar tatlı değil mi? Uzun bir gün geçirmişseniz eğer. Yada uzun bir gün sizi bekliyor ise. O zaman bir çeşit kaçış mekanizması olsa gerek. Ama değil, kaçabildiklerimiz oldukça kısıtlı. Öldürülcek olan vakit ve birkaç dünyevi olgu. Uykuyu çok severdim. Uyku da beni. Şu dünyada bir tek seven de oydu. Fakat , artık ona kızgınım. Benden çok şey çaldı. Kırmaktan hiç çekinmedi. Terk eden bir sevgili gibi.
Herşey onda bitiyor. O rüyalarda. Her türlü hain plan onda yatıyor. İstediğinizde yanınızda değildir. En yanlış zamanda hep sizi dürter. Bazen sizi üzer, bazen sizi mutlu eder. Ama uyandığınızda , yine üzülen siz olursunuz. O, başkalarının uykularında başka şekillere bürünmüştür artık. Neden böyledir, amacı yada kazandığı nedir kimse bilemiyor. Freud , Jung vs... herkes buna odaklanmış, aramış taramış. Teorilerden öteye gidememiş. Aynı kadınlar gibi. Kadın çünkü, her erkeğin rüyası. Hedefi, isteği, ve elde edemediği ...
Artık uyumayı sevmiyorum. Bir yandan da uyumayı istiyorum. Asıl sevmediğim, uyanmak.Çünkü uyanmak acı verir. Uyku,rüya vs. insanların bilinçaltını kazar durur.Orada saklananları ortaya çıkarır. Fakat kazdıkça temel zayıflamaya başlar. Ve kişi dökülür. Dökülmekten usandım artık. Ama elden ne gelir? Acı form değiştirir durur. 5 ay boyunca, her gece , rüyamın işkencesine mağruz kaldım. Zamanı mekanı farklıydı, ama yönü hep aynıydı.Önce kırar,hırpalardı. Sonra aradığım mutluluğu verirdi. O aradığım, beni terk eden sıcak duyguyu. Ve ardından uyku biter.Mutlu sonla bitmesi , ne kadar da göz boyuyor değil mi? Peki uyanınca ne oluyor dersiniz?
-5 ay boyunca , her sabah terk edilmiş oldum.
İnsan yavaşça kendini kabullendirmek zorunda kalıyor. Pes etmemiş,hatta pes etmeyecek olsa da, imkansızı beklediğini biliyor. Bir ölüm vaizine dönüşüyor. Rüyaların istikrarı azalıyor. Kendine soruyor : "Ya şimdi?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder