Türk Dili dersinden final sınavı vardı. Hiç çalışmadım , her zamanki gibi., diğer sınavlarda olduğu gibi. Ah o nankör misafir. Terk edeli yıllar oluyor. Ara sıra kapımı çalıyor , selam verip gidiyor. Tek tesellim, sınav yolunda Balçovanın yokuşlarını tırmanırken otobüs, kulağımda müzik , sakince işkencemin yanına ilerlemektir, heleki gece vakti. Yağmur yağıyorsa eğer tadından yenmez, dalıp gidersiniz o cam üstündeki damlalardan süzülen ışıklarda.
Geçtim sınıfa, yarım saat oyalandık arkadaşlarla. Zamanı geldi, sınav başladı. Beni ne bekliyor azçok bir fikrim vardı. Özgeçmiş hazırlamaktan tutun, paragraftan anlam çıkarma, düşünce yazılarının incelenmesine kadar genel bir Türkçe sınavı. Kompozisyon sorusu vardı. Onla başladım. 5 tane konu verilmiş, seç beğen alın hesabı. Çer çöp konularıydı bunlar, derken Goethe'nin bir sözü verilmişti bir şıkta.Goethe'yi de çok severim, hiç düşünmeden atladım konuya. "Aynı olmak duraksatır, farklılıktır kişiyi üretken yapan" gibi bir sözdü söylediği.Cümle kalıplarına bağlı kalamıyorum, orjinal cümleyi hatırlamıyorum kusra kalmayınız. O an birşey oldu. Misafirim geldi. Böylesine yazmaya , düşüncelerimi beyan etmeye, simgeleri ortaya saçmaya aç kalmışım ki! 85 dakikanın 55 dakikasını sadece buna ayırdım. İnsan metabolizması, Evren, Mikrokozmos-Makrokozmos, Dante, Rönesans, Reform , vs... Yazıyorum büyük bir şehvetle. Kağıdı öyle bastırıyorum ki, yazılar sıraya geçmişti. Yazıyı bitirdiğimde sigara yakabilirdim adeta. Kalan 15 dakikada da diğer soruları bitirip verdim. Nedenini bilmiyorum, bu sınava girdiğim için mutluydum.
Daha çok okumak, daha çok yazmak istiyorum. Ben insanların kulağına güzel sözler fısıldayamam.Güzel sözler , hikayeler ağzımda ıslanmaz, ıslatamadım. Sessizliğim, yabaniliğim bundan gelir. Bir kere sessizliğimi bozmak istedim, açılabilmeyi denedim. Boğulabilme korkum vardı en başındayken..Daha önce suya dokundum ama hiç yüzmemiştim.Derya olduğunu iddaa eden su birikintileri görüyordum hep.İlk defa oksanusu kokladım, bir zaman. Artık yüzmeliyim dedim.
Boğulmaktan korkarken, tehlikelerle dolu o okyanusa attım kendimi. Yüzmeyi çabuk öğrenmiştim. Yoruyordu, aynı zamanda çok canlıydı. Dalgalarla mücadele etmek yaşadığımı hissettiriyordu.Yaşamdan zevk almayı öğrenmiştim. Ama insan hep doruk noktasındayken nefesi kesilir. Korkusunu yenmişken, vurgunu yer denizci.
Boğulmaktan korkarken, tehlikelerle dolu o okyanusa attım kendimi. Yüzmeyi çabuk öğrenmiştim. Yoruyordu, aynı zamanda çok canlıydı. Dalgalarla mücadele etmek yaşadığımı hissettiriyordu.Yaşamdan zevk almayı öğrenmiştim. Ama insan hep doruk noktasındayken nefesi kesilir. Korkusunu yenmişken, vurgunu yer denizci.
Bilmiyorum, birşeyler yanlış geliyor bana. Daha doğrusu herşey yanlış geliyor. İnsanlar savaşları onaylar olmuş. Sado-mazo yapıya bürünüp, hedefi "barış" olarak göstermişler. Doğru yok acı çekmekten geçer demişler.
Biliyorum , hepimiz birer gökkuşağı görmek istiyoruz. O soyut renklerde , bıraktığı tatlarda eriyip gitmek istiyoruz. Ama gökkuşağı için, önce yağmur yağması gerekir. Bunu kabullenmeli miyim bilmiyorum. Bu da bana yanlış geliyor.Yıllardır, o yağmurun, fırtınanın içinde gökkuşağını bekliyordum. Ama yağmur, beraberinde fırtınayı da, yıldırımı da getirmiyor mu?
Bilmiyorum, çatışma içinde yaşamayı sevmiyorum. Bu çatışmayı anlatamıyorum.Kendi çatışmamı.Üst insan ve Alt insan , doğumdan ölüme kadar savaşır.Üst insan çıplaktır, Alt insan silahlarıyla üstünlük sağlar hep..Yer yüzü, Alt insanın galibiyet madalyalarıyla dolu etrafımız. Gerçek iyinin ve kötünün ötesinde iken, iyiyi ve kötüyü gerçek kabul etmişiz. Bununla kalmayıp, doğruya doğru diyenlerin adını eğriye çıkarmışız.
Anlatılcak sözler, dinmeyecek düşünceler dolu fazlasıyla. Ama bu da benim meddahlığım, hikaye anlatışım. Ve bu hikayeler başka zamanlarda da anlatılmalıdır. İmtihanlar hiç bitmez, programlama finaliyle başbaşayım yarın. Ve hiç çalışmadım, her zamanki gibi. Kadındır ilham. Sevgiyi arayan, bulunca nankörlük yapan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder